Aharun.8m.net|Kontrgerilla.com|HaberKanal.net|Haberver.in .. Terör, derin/paralel devlet, kontrgerilla ve bağlantılı konularda 2001'den beri yayındayız
Ergenekon soruşturmasını başlatan, Odatv soruşturması sonrası ise görevinden alınan eski Emniyet Müdürü Ali Fuat Yılmazer cemaate ait bir canlı tv yayınına katılarak Başbakan Erdoğan hakkında şok suçlamaların da yer aldığı bazı iddialarda bulundu: 'Başbuğ'un tutuklanmasını bizzat Erdoğan istedi.. Oda TV soruşturması Başbakan'ın talimatı üzerine başlatıldı.. Başbakan'dan gelen talimatlar oldu. Ama benim ne yapıp yapmadığım o dosyalarda var. Emredersiniz efendimci olmadım.. Odatv soruşturması sonrasında görevden alındım..' Adı cemaat tabanlı paralel yapıya mensup emniyet müdürleri arasında geçen Yılmazer'in cemaat televizyonundaki bu şaşırtıcı sözlerine dikkatle bakıldığında ise çelişkiler görülüyor.
19.03.2014 12:53 Ergenekon ve Balyoz gibi önemli davalarda görev alan emekli istihbarat müdürü Ali Fuat Yılmazer ilk kez canlı yayına katıldı ve çok konuşulacak açıklamalar yaptı. Ergenekon soruşturmasını başlatan, Odatv soruşturması sonrası ise görevinden alınan eski Emniyet İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer cemaate ait BUGÜN TV'de Tarık Toros'un sorularını cevapladı. "Körler sağırlar birbirini ağırlar" deyimini hatırlara getiren ilginç yayında Yılmazer, Başbakan Erdoğan hakkında şok suçlamaların da yer aldığı şaşırtıcı iddialarda bulundu:
Yılmazer'in açıklamalarının satırbaşları şöyle:
- İlker Başbuğ'un tutuklanmasını Başbakan istedi. Ergenekon ve KCK soruşturmasının her safhasında Başbakan'ın bilgisi vardı. Tutuklamalar onun bilgisi dahilinde yapıldı.
- Ergenekon'un tüm safhalarını operasyon öncesi Başbakan ile görüştüm, bilgi verdim. Hep destekleyici oldu.
- Oda TV soruşturması Başbakan'ın talimatı üzerine başlatıldı.
- Ergenekon'un bütün safhalarını en ince ayrıntılarına kadar Başbakan'a bildirdim.
BAŞBUĞ TUTUKLANSIN TALİMATI BAŞBAKAN'DAN
- İlker Başbuğ dosyası Başbakan'a her seferinde arz edildi. Adalet Bakanı ve Başsavcı vekili ile Başbakan görüştü. Başbakan tutuklansın talimatı verdi.
- Başbakan'dan perspektif almadan hiç bir KCK operasyonu yapılmadı. Operasyonun tüm bilgilerini Başbakan'a aktardım, talimatını uyguladım.
- KCK soruşturmasında suça karışmış MİT'çileri yakaladık. Başbakan'a da bilgi verdim. MİT bilgi vermiyordu.
- 25 canlı bombayı İstanbul sokaklarında yakaladık. Şiddet eylemleri yapanların MİT ile ilişkisine rastladım. MİT biliyor ama bize bilgi vermiyor.
- 7 Şubat'a gelene kadar, KCK operasyonlarından Başbakan'ın bilgisi ve talimatı vardı. Biz bu talimatları uyguladık.
- Başbakan'dan gelen talimatlar oldu. Ama benim ne yapıp yapmadığım o dosyalarda var. Emredersiniz efendimci olmadım.
- Emniyetten kaybolan dinleme cihazları: Ali Fuat Yılmazer görev yaptığı dönemde 2007-2011 döneminde bir tane bile kanunsuz dinleme yoktur. En belirgin olanı, en tartışılanı Hanefi Avcı'dır. 7 suç duyurusu kovuşturmaya yer olmadığı gerekçesiyle kapanmıştır. Kitabında yazıyor bunları.
KAYIP DİNLEME CİHAZLARI
- Kaybolan cihazlar diye bir şey yok. O havadan dinleme cihazıdır. Öyle bir cihaz ki, kendi baz fonksiyonu var. TİB'e müraacat etmeden, GSM firmaları ile işbirliği yapmadan dinleme yapabildiğiniz cihazlardır.
- Emniyette var şimdi kaybolmuş diyorlar. Ben kullanmadım, görmedim. Benim dönemimde öyle bir şey kullanılmadı. Benim dönemimde olmayan bir cihaz kaybolamaz. Bu cihazlardan sorumlu şubeler var. Yok olamaz, varsa böyle bir şeyler bulunur. Bundan sorumlu birimler var. Şu anda MİT ve Jandarma'da bu cihazlar vardır.
HRANT DİNK CİNAYETİ
- Nedim Şener'in Kırmızı Cuma kitabı çok açık bir şekilde Hrant Dink cinayetini karartma çabasıdır. Ailesi ve avukatı bilmelidir.
- Hrant Dink'in en önemli tehdit kaynağı Veli Küçük'tü.
- Ergenekon operasyonundan sonra azınlıklara yönelik tehditler kesildi.
ŞİKE DAVASI
- Şike davası tesadüfi delillerle yapılmış bir soruşturmadır.
- Başbakan şike operasyonuyla ilgili tüm safahati biliyordu.
- Cemaatten bir perspektif gelmesi gibi bir şey yoktu
- Şike'de Fenerbahçe 'yi hedef almak gibi bir şey yoktu. Özellikle bir camia hedef alınmış olduğunu sanmıyorum.
ODA TV SORUŞTURMASI
ODATV soruşturması sonrasında görevden alındım. Geceyarısı saat 01.00'den sonra görevden alındım. Benim konumumda biri için normal bir görevden alınma değildir. Eğer hükümet beni Oda TV soruşturmasına yönelik nedenlerle görevden aldıysa, benim hakkımda bir soruşturma açılması gerekirdi. Ancak böyle bir soruşturma açılmadı. Kamuoyundaki tepkisellik, benim görevden alınmam için bir neden oluşturmuştur. Operasyon sürecinden alınarak, sürecin önü kesilmeye çalışılmıştır.
Samimi dostlarımla Ergenekon soruşturmasına ilişkin sürecin özeleştirisini yaptım. Üzerimizdeki baskılar, toplum üzerindeki tehdit edici güç karşısında, hızlı gelişen süreç içinde, geliştirdiğimiz, hızlı yürüttüğümüz bir süreçtir. Ama kasıtlı olarak yapılmış, belli bir insanın, suçsuz bir insanın suçlu haline getirecek kasıtlı bir davranış yoktur.
Yılmazer'in sözleri bu şekilde.. Adı cemaat tabanlı paralel yapıya mensup emniyet müdürleri arasında geçen Yılmazer'in sözlerine dikkatle bakıldığında ise bazı çelişkiler açıkça görülüyor. Şöyle ki; Odatv soruşturmasının Başbakanın emriyle başlatıldığını söyleyen Yılmazer, konuşmasının ilerleyen bölümlerinde ise bizzat Başbakanın emriyle Odatv soruşturmasından alındığını belirtiyor..
Bir taraftan Başbakanın talimatlarıyla hareket ettiğini iddia eden Yılmazer, diğer taraftan 'emredersiniz efendimci olmadım' diyerek kendisini masum göstermeye çalışıyor.
Esasen konuşmasının son cümlesi hariç Yılmazer'in, kendisine yönelik suçlama ve özeleştiri yapmadığı, kendini masum göstermeye çalıştığı da görülebiliyor.
Yılmazer, 'Başbuğ'un tutuklanmasını bizzat Başbakan istedi' diyerek de bize göre en şaşırtıcı ve inanılmaz bir iddiada bulunuyor.
KCK hakkındaki iddiaları da benzer özellik taşıyor. Oysa kamuoyuna yansıyan görünüm çok farklı.
Kaldı ki bu satırların yazarı olarak bizim dikkat çekmek istediğimiz çok çarpıcı bazı ayrıntılar var. Sadece Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ali Fuat Yılmazer değil hatırlanacağı gibi Savcı Zekeriya Öz de Odatv ve diğer Ergenekon soruşturmalarından alınmıştı. Özel yetkileri kaldırılan Zekeriya Öz, İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği makamına getirilmiş, bu şekilde maaşına zam işine son anlamına da gelebilecek bir atamaya maruz kalmıştı.
Özellikle Savcı Öz'ün Ergenekon ve Odatv soruşturmalarından bu şekilde alınmasına bu satırların yazarı olarak tepki vermiş, Başbakan Erdoğan'a yönelik tepkimizi yazılarımızda göstermiştik. Bir kesimin tepkisini üzerimize çekmek pahasına, hiç bir şeyden çekinmeden doğru olduğuna inandığımız görüşlerimizi yansıtmaya çalışmıştık. Hem Savcı Öz hem Yılmazer çok saygı duyduğumuz görevlilerdi. Bu sözlerimizin ispatı olan yazılar hala sitemizde aynen yayınını sürdürmektedir. (1)
Ancak geçen süreçte bu konuda yanıldığımızı gördük. Bu durumu da yine çeşitli yazılarımızda somut bulgular göstererek aktardık. (2)
Ayrıca Başbakan Erdoğan'a bir kez daha tepki göstermiştik. (3) Çünkü İlker Başbuğ'un tutuklanmasına hep karşı çıkmıştı. Bu tavrını adeta üzerine basa basa açıktan ve sıkça gösterdi. Ergenekon davasına bakan mahkeme heyetini de Başbuğ'un tutukluluğu nedeniyle açıkça eleştirdi.
KCK soruşturmalarına yönelik Başbakanın tavrının Başbuğ olayından farklı olmadığı da söylenebilir.
Tüm bunlardan sonra da Başbakanı bu yönlerden suçlamaya kalkmak bize göre insafsızlıktır. Samimiyet ve iyi niyet değil art niyet ve içten pazarlık taşındığını gösteren bir yaklaşımdır.
MİT AJANLARI VE KCK OLAYI
Hatırlayalım o günleri.. 7 Şubat 2012 sürecinde KCK içindeki MİT ajanları konusunu gündeme getiren savcılar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı tutuklamaya kalkarak aslında Fidan'a açık desteği nedeniyle onun üzerinden Başbakan'a uzanmaya çalışmışlardı. Paralel yapı olduğu ilerleyen süreçte net şekilde anlaşılan güçler, bu yolla Başbakan'ı terörü kışkırtan bir kişi olarak göstermeye kalkışmıştı. MİT krizi konusunda çok sayıda detaylı yazılar kaleme almıştık. Kuru kuru iddiadan kaçınmış, yazıların hepsinde dayandığımız somut bulguları göstermiştik. (4)
Evet hatırlayalım o günleri.. Başbakan adeta kendisini yırtarcasına terörü bitirmek için çırpınıyor, çok büyük bir siyasi risk alıyordu. Hal böyle iken birileri kalkıp ona -MİT ajanları vasıtasıyla- terörü azdırmaya çalışan kişi lekesi sürmeye kalktı. Evet cemaat medyasında o günlerde yapılan tam olarak buydu. Yayınlara bakıldığında leke sürme çabası görülecektir.
BAŞBUĞ'UN TUTUKLANMASI
İlker Başbuğ'un tutuklanmasına doğrusu biz de sevinmiş ve doğru olduğunu savunmuştuk. Çünkü çok sayıda somut bulgu vardı. Bu görüşümüzü değiştirecek yeterli bulgular bize göre hala ortaya çıkmış değildir. Bizim görüşümüz o gün de buydu bugün de budur. Hem Paralel Yapı'ya hem Ergenekon'a karşıyız. Halk iradesine karşı olan her yapılanmaya karşıyız.
Biz Başbuğ'a arka çıkıyor, tutuklanmasını eleştiriyor diye Başbakan'a o dönem tepki göstermiştik. Görüldüğü gibi Başbakan'ın bu konulardaki, yani hem Başbuğ, hem terör konusundaki tavırları gayet açık iken ona aksi yönde suçlamalar yöneltmek.. Odatv soruşturmasını Başbakan başlattı deyip sonra da beni o soruşturmada görevden aldı demek.. Bu yaklaşım bize göre insafsızlık.. Daha da ötesi, paralel yapılanmanın bir başka çabası olarak görünüyor.
Kaldı ki, yıllardır herşeyi gizli dinlemelerle kaydettiği açığa çıkan yapılanmanın Başbakan'la ilgili bu dediklerini ispat için delil sunamadığını, sadece iddiada bulunmakla yetindiğini de görüyoruz.
MARİFET CÜPPEDE Mİ?
Geçtiğimiz günlerde şok edici bir skandal ortaya çıktı. Binlerce kişinin terör örgütü şüphesiyle yıllardır yasadışı şekilde gizlice dinlendiği anlaşıldı. İlgili savcılar hemen açıklamalar yapıp aksini iddia ettiler, kendilerini savunmaya çalıştılar. Ancak bizzat yeni atanan başsavcının açıklamasıyla hem bu dinlemelerin varlığı hem de mahkeme emri olmadan yani yasadışı yapıldığı doğrulandı. (5)
Bir başka örnek olarak, Başbakan'ın kendi oğlu ile yaptığı bir telefon görüşmesi de mahkeme emri ile yapılmış gibi sunuldu. Hatta bir partinin (chp) meclis toplantısında açıkça herkese dinletilerek yasaya aykırı bir suç işlendi. Ancak yine başsavcının açıklamasıyla o dinleme için bir mahkeme emri olmadığı, hatta o görüşmenin iddia edildiği gibi 17 Aralık soruşturma dosyası kapsamında yer almadığı da anlaşıldı.
Bu ve diğer örneklerden de görüldüğü gibi yasal diyerek gösterilmeye çalışılan bir iki değil binlerce işlemden sözediyoruz. Ve kimbilir daha ne kadar yasadışı işlem ilerleyen günlerde ortaya çıkacak. İşlem yapanların hakim, savcı ya da polis müdürü olması o işlemlerin yasal olması için yeterli mi sayılmalıdır?.. Nasrettin Hocanın kavuğunu cübbesini çıkarıp adamın önüne koyması ve "Keramet kavukla cübbede ise buyur sen giy, mektubu da sen oku" demesinde olduğu gibi marifet cüppede değil. Önemli olan yapılan işlemlerin kanunlara uygun yapılıp yapılmadığı. Dediğimiz gibi birkaç yasadışı işlemden sözetmiyoruz. Binlercesi söz konusu. Bu ise geriye tek bir açıklama bırakıyor. O da bu kadar geniş ölçekte yapılan yasadışı işlemlerin paralel yapılanmaya ait olduğudur. Ve bu da bir film değil gerçek. Biz inanıyoruz ki, toplum olarak hala tam olarak algılayamadığımız korkunç bir gerçekle karşı karşıyayız. Yaranın sıcaklığı geçtikçe nasıl acısı daha fazla hissedilirse, paralel yapılanmanın ne kadar büyük bir tehlike olduğu da zaman ilerledikçe daha fazla hissedilecektir.
Kimsenin tarafından değiliz. Kimsenin karşısında da değiliz. Doğru yaptığına inandığımız herkesi savunur, yanlış yapanları ise eleştiririz. Birilerine geldiği gibi bize bavullarla belge gelmiyor. Biz analizciyiz. Bulguların birbiriyle örtüşmesi ile olayları analiz edip sonuçlara varmaya çalışıyoruz. Bir şüphe varsa bunu gösteren bulgular olmalıdır. Nasıl olay yeri ekipleri delil taraması yapar ve saç kılı vesaire gibi bulunan deliller şüpheyi güçlendirirse, nasıl olayla ilgili sorgulanan kişilerin ve tanıkların beyanları şüpheyi güçlendirirse, analiz de işte böyle somut bulguları birarada değerlendirerek şüphe ile örtüşüp örtüşmediğine bakar. Bavulla belge servisi kamuoyunu yönlendirmeye de hizmet edebilir. Matematiksel işlemlerde nasıl sağlama yaparak sonucun doğruluğunu kontrol etmek diye bir yol varsa analiz yapılarak da yani zaman içerisinde gelişen olaylar, tanıklar, belgeler ve bilgiler birarada değerlendirilerek de bir çeşit sağlama yapılabilir.
Sonuç olarak, saygın diye bildiğimiz kimi hakim, savcı ya da polislerin içten pazarlıklı ve art niyetli karakterde kişiler oldukları, Türkiye Cumhuriyeti devletine değil başka ülkeyle paralel (6) bir yapılanmaya hizmet ettikleri, talimatları üst makamlardaki amirlerinden değil cemaat yapılanmasındaki abilerinden aldığı yönünde kamuoyunda bir şüphe oluşmuş bulunuyor. Giderek güçlenen bu şüphe somut bulgulara dayanıyor.
2009 sonunda Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast şüphesiyle Özel Harp Dairesi'nde 1 ay süreyle aramaların yapıldığı Kozmik Oda soruşturması 5 yıla yakın süredir tamamlanmadı. 60'lı yıllardan itibaren büyük çaplı kitlesel kışkırtma ve terör olaylarını da kapsaması ve bu yönüyle Türkiye'nin en kritik soruşturması olması beklenen soruşturmanın hala sonuçlanmamış olması kafaları karıştırıyor. Ergenekon kapsamındaki bazı dosyaların paralel yapı tarafından sürüncemede bırakıldığı 17 Aralık sürecinde ortaya çıkmıştı. Şüpheleri besleyen son örnek, Ergenekon davasında gerekçenin aylardır tamamlanmaması, mahkeme heyetinin tahliyeler için ilginç şekilde devreye girip talepleri reddetmesi ile TBMM'nin mahkemelerini kapatma yetkisine sahip olmadığını açıklaması oldu. Paralel yapı üzerindeki şüpheler giderek yoğunlaşıyor. Sabah yazarı Mahmut Övür'ün yazısından hareketle hazırladığımız haberimizde Övür, Kozmik soruşturmanın da paralel yapı tarafından geciktirildiği şüphesini dile getiriyor ve şu soruyu soruyor: 'Kaç kez sorduk, dava açıldı mı diye. Hiçbir ses yok. Yoksa bu günlerde devreye sokulan kirli oyunun bir parçası olarak 'uyuyan hücreler'in listeleri alınıp hazırlık mı yapıldı? Yıllar önceden bugün için kirli hesap yapanların, yarın ne yapacağı hiç belli olmaz..' Öte yandan Ergenekon davasının başlangıcından beri dile getirilen, Ergenekon soruşturmasının taraflı ve kısıtlı yürütüldüğü, aslında derin devletin tümünün değil, ABD'ye direnen kesimlerinin üzerine gidildiği iddiasının son aylardaki paralel yapılanma ve bu yapılanmanın ABD ile bağlantısına dair ortaya çıkan ayrıntılarla örtüştüğü görülüyor.
14.03.2014 11:10 2009 sonunda Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast şüphesiyle başlatılan ve Özel Harp Dairesi'nde (ÖHD) 1 ay süreyle aramalar yapılmasına neden olan Kozmik Oda soruşturması 5 yıla yakın süredir tamamlanmadı. 60'lı yıllardan itibaren büyük çaplı kitlesel kışkırtma ve terör olaylarını da kapsaması ve bu yönüyle Türkiye'nin en kritik soruşturması olması beklenen soruşturmanın hala sonuçlanmamış olması kafaları karıştırıyor.
"Kontrgerilla.com" olarak biz de defalarca kozmik soruşturma ile ilgili haberler yapmış ve niçin gecikme yaşandığını sormuştuk. Ayrıca sadece bu soruşturma değil örneğin savcı Zekeriya Öz tarafından başlatılan Ergenekon kapsamındaki "Karargah Evleri" soruşturmasının yine 5 yıldır sonuçlanmamış olmasını da sorgulamıştık. 17 Aralık ertesinde başlatılmak istenen ancak hukuksuzlukları nedeniyle Başsavcı Turan Çolakkadı ve Başsavcıvekili Oktay Erdoğan'ın müdahalesiyle durdurulan savcı Muammer Akkaş'ın yolsuzluk soruşturması ile ilgili tartışmalarda ilginç bazı detaylar basına yansımıştı. Buna göre; savcı Akkaş, baktığı bazı soruşturmaları uzun süre ile sürüncemede bırakmıştı. Örneğin Fethullah Gülen hareketine son dönemde yakınlığı ile dikkat çeken Mustafa Koç'un Ergenekon'la bağlantısı şüphesine dair bir soruşturmayı.. Savcı Akkaş, Koç'un dosyasını bir kaç yıldır raflarda tozlanmaya terketmişti. Savcı Akkaş'ın Hrant Dink cinayetinin Ergenekon kapsamında yeniden açılan dosyasını da sürüncemede bıraktığı yine o günlerde gündeme gelmiş, iddialar üzerine bir açıklama yapan Akkaş, "tam operasyonlara başlayacaktım dosya elimden alındı" diye kendini savunmuştu.
İşte bu şekilde hem Ergenekon soruşturmasını başlatan ve 17 Aralık soruşturmasındaki bazı hukuksuzlukları ile kamuoyunda şaşkınlığa yol açan Ergenekon savcısı Zekeriya Öz, hem diğer Ergenekon savcısı Muammer Akkaş ile ilgili "Ergenekon'da taraflı bir soruşturma yürüttükleri, bu kişilerin paralel yapılanma ile bağlantılı oldukları şüphesi" bu ve diğer bazı bulgular ışığında dile getirilmişti.
Buna yeni bir örnek olarak da Ergenekon davasında 15 günde yazılması gereken gerekçeli kararın 7 aydır bitirilmemesi gösterilebilir. Bu konuyla ilgili şikayetlerin geçtiğimiz günlerde gündeme gelmesi üzerine bir açıklama yapan mahkeme heyeti, gerekçeli kararın önemli bir bölümünü tamamladıklarını, yazımın sürdüğünü belirtti. Yani görünüşe göre eğer bir değişiklik olmazsa eski hızla yazım daha aylarca sürebilecek. Ergenekon davası heyetinin bu geciktirmeyi bilinçli olarak yaptığı, toplumda gerginlik çıkmasını amaçladıkları iddiası dile getirildi. Bu iddiayı güçlendiren çok ilginç bir gelişme; heyetin TBMM'nin mahkemelerini kapatma yetkisine sahip olmadığını bu yetkiye HSYK'nın sahip olduğunu açıklamasıydı. Bu açıklama kamuoyunda şok etkisi yaptı. Hemen bir açıklama yapan HSYK 3. Daire Başkanı İbrahim Okur, açıklamaya tepki gösterdi ve mahkeme açma kapatma yetkisinin TBMM'de olduğunu ifade etti. Bu tartışmadan geriye, paralel yapılanmanın seçimler öncesinde 17 Aralık operasyonlarıyla başlattığı yargısal darbe girişimini bir başka eylemle sürdürmeye çalıştığı şüphesi kaldı.
Bu arada mahkeme heyetinin ikinci bir skandal girişimi daha yaşandı aynı zamanda. Kapatılmış olduğu ve bu nedenle tahliye başvurularına bakamayacağı bilindiği halde, mahkeme kendi inisyatifiyle, yani sanıkların başvurusu olmadan onlardan tahliye dilekçelerini toplayıp tahliye taleplerini reddetti. Bu girişim de hukukçulardan büyük tepki gördü.
Kaldırılan tek özel yetkili mahkeme Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi değildi. Tüm özel yetkili mahkemeler kapatılmıştı. Buna karşın diğer mahkemelerin göstermediği direnişi Ergenekon dava heyetinin göstermesine anlam verilemedi. Anlam verenler ise bunun paralel yapılanmanın bir başka eylemi olduğu konusunda hemfikir oldular. Bir açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, heyete yönelik çok ağır ifadeler kullandı. İçişleri ve Devlet bakanlığı da yapmış olan Atalay, "Bu konuda çok şeyler biliyoruz, ama devlet ciddiyeti gereği herşey herzaman ve heryerde söylenmez" türünden bir şeyler söyledi.
Kısacası, paralel yapılanmanın varlığı her geçen gün çoğalan somut bulgularla açığa çıkıyor. Şüpheler kesin kanaatlere dönüşüyor. Yerel seçimler sonrası paralel yapılanmaya yönelik büyük bir operasyon başlatılacağı konuşuluyor.
DİLİPAK HAKLI ÇIKTI
Bir başka ilginç iddiayı, 23 Ocak 2014 tarihinde "Fethullah Gülen liderliğindeki paralel yapılanma" ile ilgili Çağlayan Adliyesi'ne yaptığımız suç duyurumuz sonrası adliye önündeki basın açıklamasında dile getirmiştik. Buna göre; örneğin gazeteci Abdurrahman Dilipak tarafından Ergenekon davasının başlangıcından beri dile getirilen, "Ergenekon soruşturması ile aslında derin devletin tümünün değil, ABD'ye direnen kesimlerinin üzerine gidiliyor" iddiası doğrusu bize biraz uçuk geliyordu. Ancak Ergenekon soruşturmasının kısıtlı tutulması, gitmesi gereken bazı yerlere gitmemesi, örneğin finans ayağının hala ortaya çıkarılmamış olması, Dink cinayeti, Karargah Evleri yapılanması gibi Ergenekon bağlantılı bazı soruşturmaların sonuçlanmaması gibi detaylar da kafamızı kurcalamaya başlamıştı. Son aylardaki paralel yapılanma ve bu yapılanmanın ABD ile bağlantısına dair ortaya çıkan ayrıntılar bunlarla bir araya geldiğinde, Dilipak'ın haklılığını ortaya çıkarmış bulunuyor bize göre. Bu bakış açısıyla şüpheler ortadan kalkıyor.
Tekrar edecek olursak, Ergenekon davasında bazı kesimlerin üzerine gidilmediği, eksik ve taraflı bir soruşturma ve dava yürütüldüğü şüphesi güçleniyor. Sadece Ergenekon davası değil bu dava ile bağlantılı şekilde Karargah Evleri ile Türkiye'nin en kritik soruşturması olması beklenen Kozmik Oda soruşturmalarının 5 yıldır tamamlanmamış olması da şüpheleri aynı yöne çekiyor.
UYUYAN HÜCRELER PARALEL YAPI İÇİN DEVREDE Mİ?
Bu şüpheyi dile getiren bir gazeteci ise Sabah yazarı Mahmut Övür oldu. Ergenekon kararının 7 aydır geciktirilmesini de hatırlatan Övür, Kozmik soruşturmanın paralel yapı tarafından geciktirildiği şüphesini dile getirdi. Övür'ün bugünkü yazısı şu şekilde:
"Kozmik Büro'ya neden girildi?.. Ergenekon ve Balyoz davaları Türkiye'de darbelerle yüzleşme davalarıydı. Darbelerden çok çeken bir ülkenin eninde sonunda böyle bir yüzleşme yaşaması kaçınılmazdı. Öyle de oldu, önce Ergenekon sonra da Balyoz türü davalar başlatıldı.
Bu sürecin önünü 27 Nisan e-muhtırasına direnen siyasi irade açtı, polis ve yargı da açılan bu yoldan yürüdü. Oysa geçmişte, patlayan Susurluk Skandalı'na, ortaya saçılan raporlara, faili meçhullere rağmen eski Türkiye bunu başaramamıştı.
2000'li yıllara girerken, Adana'da savcı Sacit Kayasu 12 Eylül darbesiyle ilgili bir iddianame hazırlamış ve başına gelmeyen kalmamıştı. Türkiye, bu durumdan darbecilere dava açan bir noktaya iktidardaki sivil iradenin kararlılığı sonucu geldi.
Ama dava süreçleri istendiği gibi gitmedi. Paralel yapı, bu süreci kendi lehine güç devşirmek için kullandı ve halen de kullanıyor. Çünkü Türkiye ilk kez bu tür darbe davalarıyla yüzleşiyordu ve hata yapma ihtimali de vardı. Ancak şimdi ortaya çıkıyor ki o hatalar, hata değil bilinçli tercihlerdi.
Tutuksuz yargılamalar yapılsın diye aylarca konuşup durduk. İnadına "Paralel yargı" bu çağrılara kulak vermedi. Nedim Şener, Ahmet Şık gibi KCK'dan seçilmişler gibi yoğun ve haksız tutuklanmalara karşı çıkıldı, duyulmadı.
Hatta birkaç yargı paketi hazırlandı ama yargı bunları da görmezlikten geldi. Şimdi tutukluluk sürelerinin en fazla 5 yıl olmasına ilişkin yasal düzenleme yapılınca herkesi birden salıverdiler.
Bu da yetmezmiş gibi toplumda infial yaratacağı bilinen ya da hesaplanan Danıştay ve Malatya Zirve cinayeti sanıkları da serbest bırakıldı. Bu açık biçimde seçim öncesi siyasete kurulan tuzaktır.
Yasal olarak 15 gün içinde yazılması gereken gerekçeli kararı 7 ayda yazamayan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Meclis'i yok sayan çıkışı da bunun açık delili oldu. Şimdi şu sorunun cevabını o yargıçların ve o yargıçların arkasındaki gücün vermesi gerekiyor: Yargı bu davaları neden geç sonuçlandırdı? Uzun tutukluluk konusunda neden direndi?
Öcalan gibi kritik bir davayı bir ayda bitiren Türkiye, ne hikmetse suçüstü yapılmış davaları 5-6 yılda sonuçlandırmıyor. Olacak iş değil.
Ortada kirli bir hesap olduğu açık. Bu yüzden tahliyeler, Türkiye'deki sık sık karşılaştığımız darbe gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Aynı şekilde Ergenekon ve Balyoz'da da darbe girişimcileri olmadığı anlamına gelmiyor.
Algı yaratarak dikkatleri başka yöne çekmeye çalışanlar başaramayacak. Bu arada kim bilir daha ne kirli hesaplarla karşılaşacağız... En önemlisi de "Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast yapılacak" diye başlatılan operasyon. Hatırlayın o günleri... Başbakan Yardımcısı Arınç'a suikast yapılacak diye "Kozmik Büro"ya girilmişti.
Peki, nasıl bir sonuç elde edildi? Kaç kez sorduk, dava açıldı mı diye. Hiçbir ses yok. Yoksa bu günlerde devreye sokulan kirli oyunun bir parçası olarak "uyuyan hücreler"in listeleri alınıp hazırlık mı yapıldı? Yıllar önceden bugün için kirli hesap yapanların, yarın ne yapacağı hiç belli olmaz."
UYUYAN HÜCRELERİN LİSTESİ VE DİĞER KOZMİK SIRLAR PARALEL YAPI'NIN ELİNDE
Övür'ün dile getirdiği korkunç şüphe bu şekilde.. Gerçi, 12 Eylül 2013 tarihinde yani 6 ay önce çıkan haberlerde Başbakan Yardımcısı Arınç'a yönelik suikasta dair yürütülen 'Kozmik Oda' soruşturmasının kapsamının genişletildiği ve derinleştirildiği belirtilmişti. Buna göre, soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ergenekon davasına bakan mahkemeden 'mühimmat ve suikast' listelerini istedi. Emniyet'te de dosyalar arasındaki bağlantıları araştırmak için iki ayrı ekip oluşturuldu.
Ancak hala bir gelişme yok. Üstelik görüldüğü gibi o haber basına 6 ay önce yansımıştı. Bu önemli.. Şöyle ki; 3 ay kadar sonra başlayan 17 Aralık yolsuzluk operasyonları sonrasında da paralel yapılanmaya karşı özellikle emniyet içerisinde büyük çaplı görev değişiklikleri yaşandı. Paralel yapıya mensup olduğu şüphesiyle çok sayıda polis görevlisi başka yerlere tayin edildi. Kozmik oda sırlarının ve uyuyan hücre listelerinin paralel yapıya mensup bu polis ekiplerinin eline geçtiğine kuşku duyulmuyor. Bu itibarla Övür'ün de dile getirdiği bu şüphelerin ciddiye alınması gerektiği açık. Kozmik soruşturmaya paralel gölge düştüğü, dosya bilgilerinin paralel yapıya ve hatta oradan da yabancı istihbaratların eline geçtiği şüphesi oldukça ciddi görünüyor.
Somut bulgular ışığında gündeme gelen bu korkunç paralel şüphe konusunda Kozmik Oda soruşturmasına bakan savcı Mustafa Bilgili'nin ne diyeceği de merak ediliyor.
ŞOK İDDİA: PARALEL YAPI KOZMİK SIRLARA SIZMAYA ÇALIŞTI
27.03.2014 14:38 Akşam gazetesi şok bir iddiayı gündeme getirdi. Buna göre; TSK'nın kozmik odasına girmek için Arınç'a "suikast yapılacağı" iddiasını kullanan paralel yapının müthiş planı ortaya çıktı. TÜBİTAK'ın bilgi-işlemci imamı Muaz, askere sızan personelin ne kadarının deşifre olduğunu öğrenme çabası fark edilince oyun bozuldu.
Kozmik oda baskınının perde arkasından da paralel yapı çıktı. Takvimler 20 Aralık 2009'u gösterdiğinde Ankara'nın Çukurambar semtinde, olağanüstü bir hareketlilik yaşandı. Bölgede operasyon düzenleyen polis ekipleri bir albay ve binbaşıyı, "Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast hazırlığı" iddiasıyla gözaltına aldı. Gözaltı sayısı ertesi gün 8'e yükseldi.
Özel Yetkili Savcı Mustafa Bilgili'nin yürüttüğü soruşturmada ses getiren gelişmeyse Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı Seferberlik Tetkik Kurulu'ndaki Kozmik Oda'nın aranması oldu. Çok az sayıda Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personelinin özel şifrelerle girebildiği bu odanın en önemli özelliğiyse ulusal güvenliği ilgilendiren 'çok gizli' bilgi ve belgelerin saklandığı yer olmasıydı. Bilgili, günler süren aramanın ardından kozmik odadan ayrıldı. Gözaltındaki askerler serbest bırakıldı.
Pensilvanya'da planlandı
Beş yıl önce Türkiye'nin gündemine oturan ve akıbeti konusunda bugüne kadar bir açıklama yapılmayan soruşturmanın bilinmeyenleri ortaya çıktı. Güvenilir kaynaklar, "Arınç'a suikast" soruşturmasının perde arkasında paralel yapının bulunduğunu iddia etti. Derin kurgu Pensilvanya'da planlanarak Ankara'da uygulamaya konuldu. Zamanlama, şüphelileri arasında emekli ve muvazzaf askerlerin de bulunduğu Ergenekon soruşturması sürecine bilerek denk getirildi. Paralel yapının amacı, TSK'ya sızmayı başaran kadroların ne kadarının deşifre olduğunu öğrenmek ve ulusal güvenlikle ilgili sırlara ulaşmaktı.
Derin senaryo uygulamada
TSK personeline ilişkin çok gizli dereceli istihbarat bilgilerinin Seferberlik Tetkik Kurulu'nda şifreli kozmik odada saklandığını bilen paralel yapı, buraya girmenin derin senaryosunu hazırladı. Türkiye'nin gündemine oturacak boyutta bir suikast girişimi kurgulanacak ve bu iddia üzerine başlatılacak soruşturma, kozmik odaya kadar ulaşacaktı. Bunun başarılması halinde savcılık tarafından kozmik odada yapılacak olası aramada, bir şifre uzmanına ihtiyaç duyulacak ve bunun için TÜBİTAK'ın kapısı çalınacaktı. Senaryo hatasız işlerse, şifre uzmanı olarak savcıya eşlik edecek TÜBİTAK'ın paralel elemanı kozmik odaya girmeyi başaracaktı.
TSK'nın paralelleri devrede
Derin örgütün toplantısında ses getirecek isim olarak "Bülent Arınç" belirlendi. Ardından olağan şüphenin oluşturulması için harekete geçildi. Önce, Arınç'ın Ankara'nın Çukurambar'daki evinin bulunduğu bölgeden olağan görevleri kapsamında geçen askeri araçlar belirlendi. Ardından da sivil araçlarla aynı güzergahı kullanan bazı askeri personel tespit edildi. Bu bilgilere ulaşmada, TSK içindeki paralel kadrolardan da destek alındı.
Gerekli materyal toplandıktan sonra, kimliği belirsiz kişinin malum ihbarı polise ulaştı. İhbarda askeri ve sivil plakalar verilerek Arınç'a yönelik suikast hazırlığı yapıldığı belirtildi. İhbarcı, suikastla ilgili bazı deliller konusunda ise Seferberlik Tetkik Kurulu'ndaki kozmik odayı özellikle işaret etti. Bunu yaparken de kendisini bir askeri personel yakını olarak tanıttı.
Muaz kod adlı uzman iş başında
Paralel yapının polisteki bazı unsurlarının da devreye girmesiyle senaryo, Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı'na "acil durum" uyarısıyla bildirildi. Derin plandan haberdar olmayan Savcı Mustafa Bilgili de olası risklere karşı operasyon için düğmeye bastı. Gözaltıların ardından savcılık, polise yapılan ihbarda özellikle dikkat çekilen kozmik odaya yöneldi. Bu noktada devreye giren bazı polislerin, "Kozmik odadaki şifrelerin kırılması için TÜBİTAK'tan uzman alın" telkini üzerine savcılık, Adalet Bakanlığı kanalıyla kuruma başvurdu. Başvuru üzerine paralel yapı içinde "Muaz" kod adıyla tanınan TÜBİTAK elemanı görevlendirildi ve savcıya eşlik ederek kozmik odaya girmeyi başardı.
TÜBİTAK'ın paralel uzmanı
Kozmik oda noktasına kadar hatasız işleyen senaryo, paralel uzmanın telaşlı hareketleri ve şifre gerektirmeyen bazı evrakları inceleme girişimi üzerine bozuldu. Şifre kırmak için kendisine eşlik eden uzmanın belge incelediğini fark eden Savcı Bilgili, olaya derhal müdahale etti. Bu gelişme üzerine daha da telaşlanan TÜBİTAK'ın paralel uzmanı, Savcı Bilgili'nin talimatıyla kozmik odadan çıkarılarak gönderildi.
Ankara'nın imamıyla temas
Savcı ve askeri yetkililerin dikkatini çeken durum ilgili birimlere bildirildi. Olayın ardından devreye giren istihbarat elemanları, "Muaz" kod adlı TÜBİTAK'ın uzmanını mercek altına aldı. Uzmanın, paralel yapının Başkent'teki okullarında öğretmen olarak görünen Ankara imamıyla İncek'teki bir kıraathanede buluşması ve bazı telefon konuşmaları tespit edildi. Elemanların 5 yıldır paralel yapıya bilgi, ve belge verdiği öğrenildi. Rapor Başbakanlığa da sunuldu. (Akşam)
İDDİA DOĞRU OLAMAZ
16.04.2014 14:44 Bize göre Akşam'ın aktardığı bu iddia, yani kozmik oda aramalarının yıllar önce ABD'de planlandığına yönelik iddia doğru olamaz. Çünkü hatırlanacağı gibi, Arınç'a suikast şüphesiyle gözaltına alınan iki askeri görevli bir not kağıdını yutmaya çalıştı. Üzerlerinde ve evlerinde belgeler gibi diğer bazı somut deliller ele geçirildi. Öyle ki Ergenekon medyası olarak nitelendirilen Odatv sitesi dahi bu olayın detaylarını aktararak faka bastıklarını itiraf etti. Bu itirafa Odatv davasının iddianamesinden ulaşılabilir. Ayrıca Arınç'a suikast ve kozmik oda aramalarını içeren soruşturma kapsamında hatırlanacağı gibi 8 özel harp subayı tutuklanmıştı. Daha sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış olsalar dahi bu durum savcılığın elinde oldukça ciddi deliller bulunduğunu göstermektedir. Sonuç olarak, ortada bu kadar delil varken kozmik oda olayının yıllar önce ABD'de planlandığı şeklindeki bir iddia bizce inandırıcı değildir. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
(14 Mart 2014, 11:10), son güncel.: (16 Nisan 2014, 14:44)
Ergenekon davasında sanıkların çoğu bir kaç gündür çeşitli mahkemelerce tahliye edildi. Bu sanıkların, tutuklulukta 5 yılı doldurmuş ve başka bir suçtan da kesinleşmiş hapis cezası almamış olmaları tahliye kararlarındaki iki etken oldu. Bu şartlardan en az birini yerine getirmeyenlerin tahliye talepleri reddedildi. Tahliyeler medyada, 'sanıklar sanki beraat etmiş, işledikleri iddia edilen suçlar ise hiç olmamış gibi gösterildi. Tahliye sonrası sanıkların cezaevi çıkışında yaptıkları açıklamalar aktarılarak kendilerini içeri atanlardan hesap soracakmış gibi kahramanlar ve masum melekler olarak gösterildiler. Oysa bu doğru değil. Muhtemelen kasten yapılan bu yanlış yansıtma, sanıklara, yakınlarına, kamuoyuna ve mahkeme heyetine karşı büyük bir haksızlık teşkil ediyor. Ergenekon davasında gerekçeli karar önümüzdeki günlerde ya da haftalarda tamamlandığı ve dava Yargıtay'a temyiz için gidip şayet cezalar Balyoz davasında olduğu gibi orada da onaylandığı taktirde şu an tahliye edilen sanıkların tekrar cezaevine girmek durumunda kalacağı unutulmamalı. Ancak söylenebilecek başka şeyler de var. Şöyle ki, devletin içinde ayrı bir devlet gibi hareket eden, görev talimatlarını amirlerinden değil cemaat abilerinden alan paralel yapılanmanın varlığı somut çok sayıda bulgu ile ortaya çıktı. Örneğin örgüt kapsamına sokarak binlerce insanın uzun sürelerle mahkeme kararı olmadan savcılarca çeşitli soruşturmalarda dinlenmiş olması dahi tek başına bu şüpheyi ortaya koymaya yeterlidir. Bu şüpheyi doğuran somut bulgular o kadar çok ki saymak zorlaşıyor..
11.03.2014 14:52 Türkiye'de dün yargıda şiddetli bir deprem yaşandı. Daha önce benzeri yaşanmayan bu depremin merkez üssü, Ergenekon davasına bakan özel yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi oldu.
Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Veli Küçük, Doğu Perinçek, Tuncay Özkan, Sedat Peker, Mustafa Levent Göktaş'ın da aralarında olduğu Ergenekon davası sanığı 35 kişinin tahliye taleplerini oybirliğiyle reddetti. Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese, gerekçe yazısında; özel yetkili mahkemelerin TBMM tarafından kaldırılmasının Anayasa'ya aykırı olduğunu, mahkemelerin kapatılmasının HSYK'nın yetkisinde olduğunu, çıkarılan son yasanın anayasaya aykırılığı nedeniyle iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurduklarını söyledi. Bu açıklamaya ilk tepki HSYK'dan geldi. Mahkemenin yetki gaspı yaptığını belirten HSYK 'Mahkeme kurma-kaldırma yetkisi TBMM'dedir' dedi. HSYK, mahkemenin kanun iptali için AYM'ye başvurma yetkisine sahip olmadığını da açıkladı. Bir açıklama yapan Anayasa mahkemesi ise, mahkemeden kendilerine herhangi bir başvurunun gelmediğini belirtti. Konuyla ilgili bir başka gelişme daha yaşandı. Ergenekon sanıklarından Tuncay Özkan, Levent Göktaş ve Sedat Peker'in talebini görüşen İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi üç sanığa da tahliye kararı verdi. Dolayısıyla bu üç sanık için aynı gün aksi yönde bir karar üst mahkemeden gelmiş oldu. Kararla ilgili bir açıklama yapan mahkeme üyesi Keskin Karakurt, Ergenekon davasına bakan mahkeme heyetini eleştirerek, 'Yetkili biziz. Yedi aydır karar yazmadınız, daha ne kadar tutacaksınız!' dedi. Adalet Bakanı mahkeme heyetini eleştirerek, kapatılmuış bir mahkemenin tahliye taleplerini görüşmesinin yok hükmünde olduğunu belirtti. Bakan HSYK'yı da bu girişim ve diğer açıklamaları nedeniyle heyet hakkında inceleme başlatmaya çağırdı. Bu şok gelişmeler sonrası HSYK harekete geçti ve Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti hakkında inceleme başlatma kararı aldı. HSYK'nın heyeti davadan alabileceği de belirtiliyor.
6 Mart 2014 tarihinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanarak resmi gazetede yayınlanmasıyla yürürlüğe giren yeni yasa gereği özel yetkili mahkemeler kaldırıldı. Yasaya göre bu mahkemeler yeni bir karar alma durumunda olmayıp, sadece eğer tamamlamadılarsa gerekçeli kararı yazmayı tamamlayabileceklerdi. Süren ya da gerekçeli kararın yazımı biten dava dosyaları ise ağır ceza mahkemelerine ya da Yargıtay'a devredilecek.
Balyoz davasında yargıtay süreci de tamamlanıp sanıklar hakkında verilen ceza hükümleri kesinleştiği için o davada söz konusu olmadı ama Ergenekon davasında büyük bir hareketlilik yaşandı. Gerekçeli karar 7 aydır tamamlanmış değil. 6 Mart'ta uygulamaya başlayan yeni yasa gereği 5 yıllık tutukluluk süresini tamamlayan Ergenekon sanıklarının tahliye talepleri nöbetçi ağır ceza mahkemeleri tarafından değerlendirildi. Bir kaç gündür süren yoğun trafikte çok sayıda nöbetçi mahkeme tahliye taleplerini değerlendirdi. Büyük oranda tahliye kararı verilirken bazı sanıkların talepleri ise reddedildi.
Sanıkların, tutuklulukta 5 yılı doldurmuş ve başka bir suçtan da kesinleşmiş hapis cezası almamış olmaları tahliye kararlarındaki iki etken oldu. Bu şartlardan en az birini yerine getirmeyenlerin tahliye talepleri ise reddedildi.
SANIKLAR GEÇİCİ SÜREYLE DIŞARIYA ÇIKTI
Tahliye kararları özellikle dün içerisinde yoğunlaştı. Onlarca tutuklu Ergenekon sanığı tahliye edildi. Bu hareketlilikte önemli bir ayrıntı ise dikkatleri çekti. Tahliyeler medyada, sanıklar sanki beraat etmiş, işledikleri iddia edilen suçlar ise hiç olmamış gibi gösterildi. Tahliye sonrası sanıkların cezaevi çıkışında yaptıkları açıklamalar aktarıldı. Kendilerini içeri atanlardan hesap soracaklarını açıklayan sanıklar, bir kısım medyada adeta kahramanlar ve masum melekler gibi gösterildi.
Oysa bu doğru değil. Muhtemelen kasten yapılan bu yanlış yansıtma, sanıklara, yakınlarına ve kamuoyuna karşı büyük bir haksızlık teşkil ediyor. Bu ve benzer detaylar tartışılabilir. Ancak bunların esasa taalluk etmediğini de görmek gerekir. Uzun tutukluluk gerekçesiyle tahliye edilen sanıklar beraat etmiş değillerdir. Bu insanlar hakkında mahkeme suçlamaları sabit görüp ağır cezalar verdi. Bu bir gerçek. Ve Ergenekon davasında gerekçeli karar önümüzdeki günlerde ya da haftalarda -velev ki HSYK tarafından değiştirilen başka bir mahkeme heyeti ile bile olsa- tamamlandığı ve dava Yargıtay'a temyiz için gidip şayet cezalar Balyoz davasında olduğu gibi orada da onaylandığı taktirde şu an tahliye edilen sanıkların tekrar cezaevine girmek durumunda kalacağı unutulmamalı.
DAVALARA PARALEL GÖLGE DÜŞTÜ
Ancak söylenebilecek başka şeyler de var. Şöyle ki, devletin içinde ayrı bir devlet gibi hareket eden, görev talimatlarını amirlerinden değil cemaat abilerinden alan paralel yapılanmanın varlığı somut çok sayıda bulgu ile ortaya çıktı. Örneğin örgüt kapsamına sokarak binlerce insanın uzun sürelerle mahkeme kararı olmadan savcılarca çeşitli soruşturmalarda dinlenmiş olması dahi tek başına bu şüpheyi ortaya koymaya yeterlidir.
Bu şüpheyi doğuran somut bulgular o kadar çok ki saymak zorlaşıyor.. Bunu bir deneyecek olursak; yerel seçimler öncesinde bir çok ilde ve birbirinden bağımsız yolsuzluk soruşturmasının peşpeşe başlatılmış olması.. Belli ki birileri atağa geçti. Amaç yolsuzlukların üzerine gitmek değil, seçim kampanyası yürütmek.. Bunu CHP ve Ergenekon çevrelerinden vicdan sahibi kişiler dahi itiraf ediyor.
İlgili yolsuzluk soruşturmalarını yürüten savcılar hakkında ortaya çıkan şok edici bazı bilgiler.. TIR soruşturmalarında yaşanan hukuksuzluklar.. Bir kaç yıl önce başlayarak sayısı yüzbinlere ulaşan kişinin bir kaç hafta öncesine kadar savcılarca mahkeme kararı olmaksızın dinlenmesi.. Yasal dinlemelerin merkezi TİB'de tespit edilen yasadışı binlerce dinleme ve yabancı uydulara dönük çanak antenin varlığının tespit edilmesi.. Tüm bu girişimlerle paralel olarak siyasetçilere yönelik ses ve görüntü kayıtlarının internete sızdırılmakta oluşu ve bunun anlaşılıyor ki seçimin hemen öncesine kadar sürdürülecek olması.. Fethullah Gülen'in bir fahişe ile buluşmaya giden bir bürokratı şantaja uğramaması için ABD'den gece yarısı telefon ederek uyardığını ve buna benzer 10 tane daha olay sayabileceğini açıklamış olması.. Gülen'in beddua videosu ile Cumhurbaşkanı Gül'e gönderdiği ortaya çıkan mektubunda emniyetteki atamalara tepki göstermesi.. Cemaate bağlı bazı gazetecilerin, devletin ve emniyetin en üst yöneticilerinin dahi bilmediği 17 Aralık soruşturmasındaki bazı detayları 4 ay öncesinden bildiklerini gösteren şok bilgiler.. Yine cemaate bağlı bu gazetecilerin çok gizli bir MGK belgesini medyada yayınladıktan sonra "Bu daha bir şey değil, bavulda daha başkaları da var" diyerek hükümeti dersaneleri kapatma kararından dönmek için tehdit etmesi.. İHH ile devletin terörist gibi gösterileceği ihbarlarının TIR baskınları ile adeta göstere göstere gelmesi.. Fethullah Gülen ve diğer bazı kişilere ait şok içerikli ses kayıtlarıyla paralel yapılanmanın varlığının görülmesi.. Türkiye'deki gelişmeler üzerine soruşturma başlatan Azerbaycan devlet yetkililerinin Azerbaycan'daki bir cemaat yetkilisinin Fethullah Gülen'e yazılmış şok içerikli bir mektubu ortaya çıkarması ve paralel yapının Türkiye gibi orada da yapılanmaya çalıştığının görülmesi, Azerbaycan'lı üst düzey bir yetkilinin bunu açıkça dile getirmesi ve o ülkedeki cemaat okullarının kamuya devredilmesi..
CEMAATLE HİZMET PARALELLİĞİ = CHP
Bu arada CHP'deki çok ilginç bazı gelişmelerin paralel yapılanma ile örtüşmesi de bu kapsamda sayılabilir. Şöyle ki; CHP eski liderinin bir kaset skandalıyla devrilip yerine başkasının gelmesi.. Devrilen eski liderin bu olayla ilgili ilk anda okyanus ötesini işaret etmiş olması.. Paralel yapılanmayla ilgili bir kaç yıl önce dedikleri ilk anda paranoyakça görülen ve adeta lince tabi tutulan eski emniyet müdürü Hanefi Avcı'nın da kaset olayının cemaatin işi olduğunu o günlerde açıklamış olması.. Kaset olayı sonrası CHP liderliğine gelen yeni kişinin okyanus ötesi ile uyumlu politikaları.. Onur Öymen gibi bazı CHP'li yetkililerin kaset olayı ile eski liderin devrilmesinin bir ABD projesi olduğunu o günlerde dile getirmiş olması.. Yeni liderin geçtiğimiz günlerde Başbakan ve oğlunun telefon konuşmasını şok eden bir tavırla parti oturumunda herkese dinletmesi.. Bu ses kaydının kurgulanmış bir montaj olduğunun ortaya çıkması, bunun teknik uzmanlar ve Ergenekon çevrelerinde dahi dile getirilmesi.. Bu kayıtların 17 Aralık soruşturma dosyasında olmadığının ve yasadışı şekilde yapıldığının bizzat yeni başsavcının açıklamasıyla ortaya çıkması.. Partiden meşhur bir yolsuzluk dosyası nedeniyle önceki yıllarda atılmış olan Mustafa Sarıgül'ün CHP'ye üye yapılması töreninde, bu yolsuzluk dosyasının gündeme gelmesi durumunda nasıl tavır göstereceği sorulan yeni CHP liderinin, seçim öncesinde bunun gündeme getirilmesini asla kabul etmeyeceklerini söylemesi, bu açıklamayı 17 Aralık'tan kısa süre önce yapmış olmasına karşın 17 Aralık ve sonrasındaki yolsuzluk soruşturmalarına ise hararetle destek çıkması, hatta parti meclisinde yasadışı kaydedilmiş bir ses kaydını dinleterek açıkça yasadışı bir eylemi yapmaktan, bir suçu işlemekten kaçınmaması.. Sarıgül'ün CHP'ye girmesi için ABD büyükelçisinin de aynı günlerde devreye girdiği iddiası.. Paralel yapının, inanç yapısına tamamen aykırı olmasına ve manevi liderleri saydığı Saidi Nursi'ye CHP tarafından tarihte yapılmış onca zulme karşın örneğin MHP'yi değil de seçimlerde CHP'yi destekleme kararı alması. Tabanında büyük tepkiler ortaya çıkmasına karşın bu kararında ısrar etmesi..
İşte bu bulgular, CHP ile bu yapılanmanın paralel hareket ettiğini ve bunun da son günlere mahsus olmadığını gösteriyor. Kaset skandalıyla da görüldüğü gibi bu paralel işbirliğinin daha önceye dayandığı, en üstte ABD tarafından yürütülen bir planın söz konusu olduğu şüphesi ortaya çıkmış bulunuyor.
Buna cezaevinde şüpheli şekilde hayatını kaybeden eski MİT görevlisi Kaşif Kozinoğlu'nun, AK Parti'ye karşı Kılıçdaroğlu'nun Alman istihbaratınca desteklendiği iddialarını da eklemek gerekir.
44 YILDA ÖRÜLEN HIRKA
Kopan paralel fırtınada hergün yeni örnekler ortaya çıkıyor.. Görünüşte siyasetten uzak durduğu mesajı veren paralel yapının aslında siyasetin en katısını devletin kritik kurumları içerisinde 44 yılda oluşturdukları cemaat tabanına dayalı paralel bir devlet yapılanması ile yaptığı anlaşılıyor.
CIA-MOSSAD TEHDİT ETTİ
Geçtiğimiz haftalarda paralel savcı ve hakimlere dinletildiği ileri sürülen şok bir ses kaydı gündem oldu. Yaşanan olayları anlaşılır kılması nedeniyle oldukça değerli olan ses kaydında şöyle deniliyordu:
“150 devlet içinde hizmet hareketimiz ve müesseselerimiz var. MOSSAD, CIA ve diğerleri Uzun'u götürmek istiyor. Bize de onun akılsız davranışları yüzünden '159 ülkedeki okullarınızı kapatırız ya da RTE'yi götürürsünüz' diyorlar. Hizmetimizin selameti için 1 kişi veya ülke gitse ne olur. Bu hizmetin bekaası için gerekirse Türkiye feda edilir. Türkiye'deki mücadelede ABD'nin yanında yer alırsak güçlü çıkarız. Ok yaydan çıktı bir kere. Bu safhadan sonra geri dönüş 'yok olmamız' anlamına gelir. Onun için tüm imkanlar kullanılarak taarruz tek yoldur. Önümüze kim çıkarsa ezip geçeceğiz. Seçimlerde yüzde 65 ile bile gelseler, dosyalarla götürmek zorundayız. 44 yılda ördüğümüz hırkayı 'buyrun siz giyin' diyecek değiliz. Büyük bir fayda için küçük kötülük yapılabilir.”
Yaptıkları yasadışı eylemleri hukuk ve basın özgürlüğü kılıfına sokmaya çalışan, 2012 MİT krizi ve 17 Aralık soruşturmalarıyla aslında bir darbe girişiminde bulunduğu hükümet tarafından farkedilip önlemler alınmaya başlandığında ise tüm gücüyle saldırıya geçen bir yapılanma söz konusu.
P2 MASON LOCASI BENZERLİĞİ
Kanaatimizce bu yapı bir yönden Ergenekon ve Balyoz darbecilerinden daha tehlikeli ve sinsi.. Daha önceki bir haberimizde dile getirmiştik. ABD ve onun istihbarat teşkilatı CIA'nın kontrolünde olduğu her geçen gün ortaya çıkan somut bulgularla anlaşılan bu yapı, tıpkı 1990 sonunda İtalya'da ortaya çıkarılan Gladio teşkilatının daha üst yapılanması olan "P2 Mason Locası" isimli paralel devlet yapılanmasına benziyor. Hayret verici bir benzerlik söz konusu. Bu benzerlik belki tesadüftür belki de değildir..
PARALEL'E DE ERGENEKON'A DA HAYIR!
Ancak daha tehlikeli ve sinsi de olsa, paralel yapılanmanın varlığı Ergenekon ve benzer yapılanmaların varlığını yok kabul etmeyi gerektirmez. Kontrgerilla ve Ergenekon yapılanmalarının varlığı apaçık belgelerle, ses kayıtlarıyla, silahlarla ortaya çıkmış bulunuyor. Belki bazı delillerin tartışılmasının yeniden yapılması gerekebilir. Kamuoyunun vicdanının rahat etmesi için bu bizce de gereklidir. Ancak bunlar davaların esasını etkilemeyecek delillerdir. “Delil tartışmaları” bölümümüzde bu tartışmaları ayrıntılı olarak yapmıştık. Yapmaya da devam ediyoruz. Hiç bir yerde olmadığı kadar geniş bilgi yer alıyor burada. Kimseye haksızlık yapmak istemiyoruz. Kimseyi karalamak istemiyoruz. Kişilerin şeref ve haysiyeti herşeyin üstündedir. Bu yapının varlığı, davalar üzerinde de bir şüphe doğurmuş bulunuyor. Kanaatimizce davalar ya tümden ya da hiç olmazsa tartışılan bazı deliller açısından yeniden görülmeli. Ama bu süreçte, hiç bir tartışma yaşanmayan delillerin varlığı, ses kayıtları ve örgütsel faaliyet sonucu hayatını kaybetmiş insanların varlığı da, esasa taalluk etmeyen bazı itirazlar nedeniyle gözden kaçırılmamalı. Ayrıca tahliye edilen insanlar da sanki beraat etmiş masum melekler gibi gösterilmemeli. Aksi halde Ergenekon örgütünün yaptığı konusunda kamuoyunda şüphe bulunmayan Danıştay’a yapılan saldırıda öldürülen hakim Mustafa Yücel Özbilgin'in oğlu bir kez daha baba acısıyla yıkılır.
KATLEDİLEN HAKİMİN OĞLU: BEN DE BABAMI İSTİYORUM
Babasını öldüren sanık Alparslan Arslan'ın dünkü tahliyesine tepki gösteren oğul Gökhan Özbilgin şunları söylüyor: “Babam yargı eliyle yine şehit oldu. Dünya üzerinde bir yüksek mahkemeyi basıp da böyle bir şey yapan hiç kimseye 8 yıl tutuklu demezler. Hangi vicdan kabul eder bunu… Demek ki kabul eden vicdanlar varmış. İki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve 90 yıl hapis cezası almış birisi tahliye ediliyor. Şimdi madalya takarak karşılasınlar. Mutlu olanlar da vardır bu karardan. Peki mağdurların haklarını kim koruyacak. Danıştay saldırısı dünyanın gözü önünde oldu. Hangi vicdan, hangi hukuk bunu kabul eder biri bana anlatsın. Madem böyle bir karar verilebiliyorsa ben de babamı istiyorum.”
Oğul Özbilgin'in acısına katılmamak mümkün mü?.. Ancak olayı sadece tetikçi Arslan'ın üzerine yıkmak da bir haksızlık.. Hoşa gitmeyecek bir benzetme olabilir. Şöyle ki, nasıl bir maçta herkes koşar, katkı yapar ancak golü atan eller üstünde tutulursa, tersi de doğru. Danıştay saldırısını tetikçi Arslan'ın tek başına yaptığı bir eylem olarak görmek mümkün değil. Özellikle kameraların karartıldığının ortaya çıkması, Sıhhiye orduevi kameralarının da ne tesadüfse o günlerde kameralarının kayıt yapmaması, tetikçi Arslan'ın diğer sanıklarla ortaya çıkan bağlantıları ve daha sayılabilecek bir çok delil Ergenekon davası sürecinde ortaya çıktı. Bunu Ergenekon çevreleri de kabul ediyor. Danıştay saldırısının planlamasından örtülmesine kadar birbiriyle uyumlu gerçekleşen gelişmeler, “Biri emretmiş, biri planlamış, biri vurmuş, biri karartmış, biri de örtmüş..” deyişine neden oldu. Mahkeme de haklı olarak bunu gördü ve hükmünü verdi. Ne yani kameraları mahkeme heyeti mi kararttı?.. Önceki mahkeme saldırıya uğrayan diğer hakimlerin ifadesini almak gibi en temel yargılama şartını yerine getirmemişken sonraki getirmişse yanlış mı yaptı?.. Önceki mahkeme dinci kalkışma deyip davayı kısa sürede sonuçlandırmışken sonraki, tetikçi Arslan'ın dincilikle alakasının olmadığını ortaya çıkardıysa yanlış mı yaptı?.. Önceki mahkeme Arslan'ın diğer Ergenekon sanıklarıyla bağlantısı kendisine daha yargılama bitmemişken Ergenekon savcısı tarafından bir mektupla bildirilmesine rağmen hiç dikkate almadıysa, sonraki mahkeme ise bunu ortaya çıkardıysa yanlış mı yaptı?.. Yargıtay Ceza Kurulu somut gerekçelerle Danıştay davasını bozup davayı Ergenekon davasıyla birleştirdiyse yanlış mı yaptı?..
Sadece Arslan'ın tahliyesini eleştirip o saldırıda rol alan diğerlerine ses çıkarmayanlar, hatta onları kahramanlar ve masum melekler gibi göstermeye çalışanlar oğul Özbilgin'in yüzüne nasıl bakacaklar?..
TAHLİYELER BERAAT DEĞİL
Tahliye edilen sanıklar beraat etmiş değiller. Ergenekon çevrelerince muhtemelen kasten yapılan bu yanlış yansıtma, örgütün saldırılarında hayatını kaybedenlerin yakınlarına, sanıklara, sanık yakınlarına ve kamuoyuna karşı büyük bir haksızlık teşkil ediyor. Bu durum, onları yargılayan hakim ve savcılara karşı da büyük bir haksızlık oluşturuyor. Ergenekon davasında yargılama çok şeffaf ve kanaatimizce adil oldu. Elbette tartışılan yönler olabilir. Özellikle gerekçenin bu kadar uzun süredir yazılmamış olması kamuoyu vicdanında bir yara haline geldi. Dava dosyasının büyüklüğü gecikmeyi haklı gösterebilir. Ancak aksini söyleyen hukukçular da var.
Bu ve benzer detaylar tartışılabilir. Ancak bunlar esasa taalluk etmez. Uzun tutukluluk gerekçesiyle tahliye edilen sanıklar beraat etmiş değillerdir. Bu insanlar hakkında mahkeme suçlamaları sabit görüp ağır cezalar verdi. Bu bir gerçek. Ve Ergenekon davasında gerekçeli karar önümüzdeki günlerde ya da haftalarda -velev ki HSYK tarafından değiştirilen başka bir mahkeme heyeti ile bile olsa- tamamlandığı ve dava Yargıtay'a temyiz için gidip şayet cezalar Balyoz davasında olduğu gibi orada da onaylandığı taktirde şu an tahliye edilen sanıkların tekrar cezaevine girmek durumunda kalacağı unutulmamalı. Cemaat tabanlı paralel yapılanmaya hayır derken kısa süre öncesine kadar peşpeşe yaşadığımız darbe girişimlerini de hatırlamalı.. Sadece cemaat paralel yapılanmasına değil Kontrgerilla ve Ergenekon gibi diğer paralel devlet yapılanmalarına da hayır demeli.. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
Eski emniyet müdürü Hanefi Avcı 3 yıl önce yazdığı bir kitapla gündemi sarsmıştı. Cemaatin emniyet ve yargıda tüm kadroları ele geçirdiğini, Ergenekon ve Balyoz gibi davaları organize ettiğini, hatta Deniz Baykal kasetinin dahi cemaat işi olduğunu ileri sürmüştü. 28 Şubat döneminde darbecilere karşı cesur çıkışları nedeniyle çok saygın bir isim olarak bilinen Avcı'nın bu iddiaları kamuoyunda şaşkınlığa neden olmuş, inanılmaz abartılı ve uçuk bulunmuştu. Üstüne bir de Devrimci Karargah terör örgütüyle bağlantıları da ortaya çıkınca Avcı'nın Ergenekon'a bağlı çok derin ve karanlık bir kişi olduğu, kitabı da kendisine yönelik bir operasyona karşı 'önalma' amacıyla yazdığı, kendini cemaatin linç etmeye çalıştığı izlenimini uyandırmaya çalıştığı kanaati hakim olmuştu. Kitabında hükümete de uyarılarda bulunuyor ve önlem alınmadığı taktirde bu yapılanmanın kendilerine karşı da bir gün harekete geçeceğini ileri sürüyordu. Son haftalarda cemaat eksenli yaşanan yolsuzluk operasyonları ve paralel devlet tartışmaları, Avcı'nın ne kadar haklı olduğunu gösterdi. Ancak tartışılması gereken bazı ayrıntılar da var..
13.01.2014 15:43 Hükümet-cemaat kavgası, özellikle cemaatin yargı üzerinden yaptığı salvolar pek çok adli süreçle ilgili soru ve kuşkuları tekrar akla getirdi. Cemaatin emniyet ve yargı içinde keyfi ve kendi hesabına girişimleriyle ilgili pek çok ciddi kanıt, şüphe var ve bu işin pek çok mağduru var. Şüphe yok ki Hanefi Avcı bunların başında geliyor. 2010'da yayınladığı 'Haliç'te Yaşayan Simonlar, Dün Devlet, Bugün Cemaat' başlıklı, cemaati sorguladığı, pek çok yönüyle teşhir ettiği kitabı onu bir anda cemaatin 'hedef'i yapmıştı. Tutuklandı Avcı. Solcu ve Ergenekoncu ilan edildi. Kitabı delil oldu.
Fethullah Gülen, Avcı için o günlerde, 'Son günlerde emniyet teşkilatından birisinin 'falan yerde kadrolaşma' gibi çok yakışıksız iddiaları oldu. Allah taksiratını affetsin, Allah insanları cehenneme gitme yoluna düşürmesin…' diyordu.
HALİÇ'TE YAŞAYAN SİMONLAR, DÜN DEVLET, BUGÜN CEMAAT
3 yıl önce 2010'da yayınladığı 'Haliç'te Yaşayan Simonlar, Dün Devlet, Bugün Cemaat' başlıklı, cemaati sorguladığı, pek çok yönüyle teşhir ettiği kitabında şok iddialar ileri sürdü. Cemaatin emniyet ve yargıda tüm kadroları ele geçirdiğini, Ergenekon ve Balyoz gibi davaları organize ettiğini, hatta Deniz Baykal kasetinin dahi cemaat işi olduğunu ileri sürdü. 28 Şubat döneminde darbecilere karşı cesur çıkışları nedeniyle çok saygın bir isim olarak bilinen Avcı'nın bu iddiaları kamuoyunda şaşkınlığa neden oldu. İnanılmaz abartılı ve uçuk bulundu. Hemen ardından bir de onun sol görüşlü Devrimci Karargah terör örgütü (DKÖ) ile bağlantıları da ortaya çıkınca Avcı'nın Ergenekon'a bağlı çok derin ve karanlık bir kişi olduğu, kitabı da kendisine yönelik bir operasyona karşı 'önalma' amacıyla yazdığı, kendini cemaatin linç etmeye çalıştığı izlenimini uyandırarak kendisini masum göstermeye çalıştığı kanaati hakim oldu. Avcı, kitabında hükümete de uyarılarda bulunuyor ve önlem alınmadığı taktirde bu yapılanmanın kendilerine karşı da bir gün harekete geçeceğini ileri sürüyordu. Kitabın 586'ncı sayfasında hükümet yetkililerine uyarı mahiyetinde olarak Avcı'nın şu sözleri, yaşananlarla adeta birebir örtüşmektedir:
"Bugün bu olaylara mani olma makamında olmasına rağmen yeterince müdahil olmayanlar şunu bilmelidirler ki kendileri hakkında da şu an cemaat tarafından arşivlenen bilgiler bir gün aynı şekilde basına servis edilecektir."
Ancak önce 7 Şubat 2012'deki MİT gözaltıları krizi ile, ardından özellikle de 17 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonları ile doğan tartışmalar, Avcı'nın haklı olabileceğini gösterdi. Paralel devlet tartışmalarında ortaya çıkan somut bulgular onun iddialarıyla örtüşüyor. Artık kamuoyunda, Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda sıkça yaşanan ve 'artık sıktı dedirten' sahte delil tartışmalarında haklılık payı olabileceği, delillerin tamamı olmasa bile çok ufak bir kısmında sahteliğin söz konusu olabileceği, ya da sahte olmasa bile kurgulanmış olabileceği, en azından bir kısmının üzerinde şüphe oluştuğu gözleniyor. Bir bardak temiz süte düşen bir damla pislik nasıl süte karşı şüphe doğurursa malesef bahsi geçen davalara da bu şüphe karışmış bulunuyor. Bu nedenle bu davaların yeniden görülmesinde kamuoyu vicdanında oluşan şüpheyi gidermek adına büyük bir gereklilik ortaya çıkmış bulunuyor.
"Kontrgerilla.com" olarak sık sık yaptığımız bir açıklama var. Kontrgerilla.com/mansetara_act.asp?aranacak=tekzipduzeltme adresinden de görülebileceği gibi, hiç kimsenin haksız yere suçlanmasını istemeyiz. Suçlular cezalarını çeksinler. Acıma olmasın. Af olmasın. Yapan yaptığının karşılığını bulsun. Kim ama kim olursa olsun. Ama bir kişinin tipi, düşüncesi hoşumuza gitmedi diye, ya da başka başka kişisel nedenlerle hiç ama hiç kimseye de leke sürülmemelidir. Birileri bize sürse bile biz onlara süremeyiz. Bir kişi haksız yere bir an dahi gözaltında ya da tutuklu kalmamalıdır. Hatta bir suç isnat dahi edilmemelidir. Bilerek bu yapılırsa çok büyük bir zulüm ve günah işlenmiş olur. 'Ama o çok kötü biriydi' falan gibi mazeretler olamaz. Kul hakkına Allah dahi karışmaz. Allah Kur'an'da "aleyhimize bile olsa adaleti sağlamayı" emreder. Birileri bize zulmedebilir ama biz başkasına yapamayız. Yaparsak hesabı öbür tarafta sorulur. Zulmün hiç bir haklılık gerekçesi yoktur. Öyle ki, Allah zulmü kendisine dahi haram kılmıştır. Bir kişinin suçluluğuna dair deliller yeterli değilse ya da ibre orta tarafta yer alıyorsa kanatimizce onun masumiyetine karar verilmelidir. 'Ama darbeciler cezasız mı kalacak' gibi ya da benzeri 'ama'lı itirazlar leke sürmeyi haklı çıkarmaz. Kim olursa olsun kişilerin şeref ve haysiyeti herşeyin üstündedir.
Daha önce de belirttik; "kontrgerilla.com" olarak bize birilerine olduğu gibi bavul içinde belgeler gelmiyor. Biz açıktaki bulgulara bakarak, bu bulguların somut olup olmadığına bakarak ve de bu somut bulguların birbiriyle örtüşüp örtüşmediğine bakarak bir kanaate varmaya ve onu yansıtmaya çalışıyoruz. Bu şekilde ortaya çıkan somut delillerden hareketle analiz ve değerlendirmelerde bulunuyoruz. Bu bakış açısıyla da Hanefi Avcı olayı hakkında yorumlarımızı defalarca belirttik. Onun suçlu olduğuna kanaat getirdik. Ancak anlaşılıyor ki, ilk günlerde sık sık duyduğumuz "Ergenekon içindeki ABD karşıtları tasfiye ediliyor diğerlerine dokunulmuyor" ya da "kısmi tasfiye yapılıyor" itirazlarında doğruluk payı bulunmakta.
Yine anlaşılıyor ki, deliller sahte olmasa dahi en azından kurgulanmış oldukları şüphesi söz konusudur. Bu bile çok önemlidir. Kurgulanma derken şunu kastediyoruz. Örneğin bir kişi hakkında takip dinleme falan yapılıyor diyelim. O kişi hakkında ele geçen delillerden lehtekiler gözardı edilirken aleyhtekiler dosyaya konuluyorsa, hedeflenen amaca uygun kısımlar konuşmalardan alınıp dosyaya konuluyor kalanlar dışarıda bırakılıyorsa, veya benzer uygulamalar yapılıyorsa bize göre bu kurgulamadır. Hedef kişiyi suçlu gösterme çalışmasıdır. Yanlıştır. Kurgulama yoluyla ya da sahte deliller ile herkes suçlu gösterilebilir. Bir kişiyi sürekli takip ederseniz illa ki kullanmaya müsait bir şeyler bulursunuz. Örneğin bir kişiyi öyle bir yerde beklerken, örneğin durakta otobüs beklerken bir kişinin yanında ya da önünden geçerken fotoğraflarsınız ki bu fotoğraf o kişiyi diğer kişiyle bağlantılı göstermek için kullanılabilir. Bir kişinin evine işyerine delil bırakırsanız o kişi suçlu gösterilebilir. O kişi kendisini savunsa da ağzıyla kuş tutsa da hakkında bir şüphe algısı ortaya çıkar. En yakınlarının bile içinde bir şüphe kırıntısı ortaya çıkar. İnsanın doğası buna müsaittir çünkü. O kişinin kendisini aklaması için geçecek yargılama süresi ise ayları yılları bulabilmektedir. Ve bu sonuç ortaya çıktığında da olan olmuş olacaktır.
Buna dair yakın zamanda yaşanan çok somut bir örneği gösterebiliriz. 2010 yılında İstanbul Ticaret Odası Başkanı Murat Yalçıntaş'ın da gözaltına alınıp tutuklandığı bir rüşvet operasyonu yaşandı. Menfaat sağlamak adına yüksek yargıda bazı kişilere rüşvet verildiği şüphesiyle bir çok kişi gözaltına alınıp tutuklandı. Buradaki rüşvet olayı da AK Parti ile ilişkili gibi gösterilmek istendi. Sonuçta şüpheliler arasında yüksek yargı görevlileri de bulunduğundan Anayasa Mahkemesi'ndeki Yüce Divan'da yargılama yapıldı. Anayasa Mahkemesi, esasa girmeden, toplanan delillerin hukuka uygun olmadığına karar vererek, davayı sonuçlandırdı. Sanıklar beraat etti. Ama aradan 2 yıl geçmiş oldu.
Şimdi ise tam yerel seçimler öncesinde 17 ve 25 Aralık ve İzmir rüşvet operasyonları ile seçim sonuçlarının etkilenmek istendiği görülüyor. Bu operasyonların başlamasından kısa süre önce CHP Mustafa Sarıgül'ü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak gösterdi. Ancak bu şahıs hakkında yine CHP tarafından daha önce bir yolsuzluk klasörünün hazırlanmış olduğu ve CHP raflarında yer aldığı da herkes tarafından bilinen bir husustu. Bu nedenle Mustafa Sarıgül CHP'ye katıldığı gün, Kemal Kılıçdaroğlu'na bu yönde bir soru soruldu. Soru şöyleydi: "Mustafa Sarıgül hakkında bizzat partinizin açıkladığı bazı yolsuzluk iddiaları var. Bu dönemde bu iddialar hakkında yargı harekete geçerse tepkiniz ne olur?" Kılıçdaroğlu'nun cevabı şu şekildeydi: "Bu aşamadan sonra açılacak her dava siyasi olur ve bu kararı tanımayız!.." Ancak bunu diyen Kılıçdaroğlu, kısa süre sonra gerçekleşen 17 Aralık operasyonları ertesinde AK Parti hakkında demediğini bırakmadı. Hatta "Yolsuz, hırsız! Hemen istifa edin!" diyecek kadar ileri gidebildi.
Tekrar son tartışmalara dönecek olursak, hiç bir hakim samimi olarak ve vicdani kanaatine dayanarak verdiği karardan dolayı sorumlu tutulamaz. Bir kişiyi suçlu gösteren somut deliller varsa ona göre işlem yapılması normaldir. Ama o delillere şüphe karışmışsa o zaman o yargılamanın yeniden yapılmasında ya da o delillerin yeniden değerlendirilmesinde bir mecburiyet ortaya çıkmış olur. Aksi halde kamuoyu vicdanı rahatsız olacaktır. Adalet duygusu zedelenecektir. Şu da önemlidir ki, şüpheli şahıs ya da sanık kim ama kim olursa olsun ilk anda masumdur. Yargılama sonucu beklenmelidir.
MESELENİN DİĞER YÖNÜ
Ancak bir de meselenin öbür boyutu vardır... Bir şüphe ortaya çıktı diye aksi yönde bir gayret göstermek, bu tartışmaları bahane edip kafa karıştırmaya çalışmak, suç delillerini delil saymamak, hiç bir suç yokmuş gibi göstermek de mazur görülemez. Buna izin verilemez. Bu şüpheyi bahane edip son günlerde tekrar tartışılmaya başlanan "dijital deliller delil olmaktan çıksın, dijital deliller sahteliğe ya da kurgulanmaya müsaittir ya da uzaktan virüslerle yüklenmesi mümkündür" gibi ya da "imzalar ıslak imza makinesiyle atılmış olabilir, teknolojik olarak bu mümkündür" gibi en uç ihtimalleri gündeme getirmek ve ıslak imza ile dijital delilleri delil olmaktan çıkarmak da kabul edilemez. Aksi durum mahkemelerdeki tüm davaların çökmesi anlamına gelecektir. Çünkü bu delillerin söz konusu olmadığı bir dava hemen hiç yoktur herhalde. Eğer bu kapı açılırsa uçuk gerekçelerin önü alınamayacaktır. Buna izin verilmemelidir. Hiç bir suçlu suç üzerinde yakalanmadığı sürece suçlular yakalanamayacak mıdır şu halde? Buna benzer durumlar da adaletin tümden kaybolmasına neden olmayacak mıdır?
Hanefi Avcı'nın dediklerinin doğru olabileceği ortaya çıkmıştır. Bu açıdan kendisi hakkındaki suçlamalarda da şüpheler ortaya çıkmıştır. Sadece onun yargılamasının değil diğer davaların da yeniden görülmesi, delillerin yeniden değerlendirilmesi gerektiği söylenebilir. Bu tartışılabilir. Ancak Avcı'nın dediklerinin bazıları doğru çıktı diye ya da paralel devletin varlığı şüphesi ortaya çıktı diye o yöndeki tüm iddiaların da doğru olduğunu varsaymak aynı derecede yanıltıcı olabilir. Sadece bir delilden söz edilseydi hükme varmak kolay olurdu. Ancak bahsi geçen davalarda çok ama çok fazla delil söz konusudur. Örneğin Balyoz davasında darbe seminerine ait saatlerce süren ses kayıtları vardır. Bunu destekleyen diğer deliller vardır. Bu örnekte olduğu gibi delillerin tümünün sahte ya da kurgulanmış olduğunu varsaymak mümkün değildir. Aksi, insan aklıyla alay etmek demektir. Bir davanın yeniden görülmesine karar verirken hangi gerekçeler etkili olacaktır? Eğer örneğin Ergenekon ve Balyoz gibi davalar yeniden görülecekse bu istisna niye diğer tüm davalardan esirgenecektir? Basit bir adli davada bile aynı şüphe söz konusu olmayacak mıdır? Bu şüphelerin sonu nereye varacaktır?..
Hiç bir şüphenin olmadığı bir yargılama bize göre mümkün değildir. Unutmayalım ki, Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) dahi Allah'ın bildirmediği hususlarda bizler gibi hareket etmiştir. Önüne gelen davalarda kişiler arasında hüküm verirken hata yapmış olabileceğini, hükmünü ortaya çıkan bulgulara göre verdiğini belirtmiş ve davalı ile davacı tarafı uyararak "bilerek haksızlık yapan varsa sorumluluğun onda olduğunu" hatırlatmıştır.
Sonuç olarak, bilerek haksızlık yapan, davaları ve delilleri kurgulayan bir paralel yapılanma şüphesi ortaya çıkmıştır ve bu acilen soruşturulmalıdır. Varsa ilgili kişiler tespit edilip en ağır cezalara çarptırılmalıdır. Bu yapılanmanın tüm hükümetler için ortak bir tehdit olduğu görülmeli, siyasi kazanımlar sağlama fırsatçılığı bir yana bırakılarak bu tehlikeye karşı ortak bir tavır gösterilmelidir.
15.07.2016 22:46 Türkiye, 15 Temmuz saat 22:00'den beri şok dakikalar yaşıyor.. İlk önce Jandarmadan bazı birliklerin İstanbul'un iki yakasını birbirine bağlayan köprüleri tanklarla ulaşıma kapattığı haberleri geldi. İlerleyen dakikala..
Tamamı15.7.2016
17.07.2016 14:13 TSK'daki Fetö'cülerin
darbe girişimi "çılgınca" ve "gözü dönmüş" olarak
değerlendiriliyor. Bir çok detay bu değerlendirmeye yol açıyor.
Örneğin Meclis'in bombalanması.. Örneğin TRT'yi ele geçirirken
canlı yayında darbe..
Tamamı17.07.2016
20.01.2015 21:02 Fetullah Gülen
cemaatinin Marmara bölge imamı ile birlikte 8 il imamı olduğu
iddia edildi. Bu isimlerin fotoğraflı özgeçmişleri yayınlandı.
Bu imamların bir devlet memuru gibi terfi alarak kademe kademe
yükseldiği iddia ediliyor..
Tamamı20.01.2015
11.03.2014 14:52 Türkiye'de dün yargıda şiddetli bir deprem yaşandı. Daha önce benzeri yaşanmayan bu depremin merkez üssü, Ergenekon davasına bakan özel yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi oldu. Ergenekon davasına bakan İstanbul ..
Tamamı11.3.2014
19.12.2015 23:00 Abdullah HARUN / kontrgerilla.com - 27 Nisan e-muhtırası soruşturmasında 'şüpheli' olarak sorgulanan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın ifadesi ortaya çıktı. Kontrgerilla.com'un ulaştığı iki sayfalık ifaded..
Tamamı19.12.2015
12.10.2015 19:46 Maişet derdi nedeniyle yaklaşık 1 yıldır günlük yerine haftalık haber girişine geçmek zorunda kaldık. Dikkat edenler bunu farketmiştir. Saatlerdir süren bu haftalık haber girişini de az önce tamamlamış ve internet..
Tamamı12.10.2015
18.08.2015 20:19 HSYK tarafından haklarında terör örgütü üyeliği suçlamasıyla soruşturma başlatılan, ardından mahkemece yakalama kararı çıkarılan savcılar Zekeriya Öz ve Celal Kara'nın yurtdışına kaçtıkları ortaya çıktı. Mahkeme eski s..
Tamamı18.08.2015
09.10.2016 13:55 Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Orgeneral Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 7 sanığın beraat kararının bozulması yönünde görüş bildirdi. 6 Ekim'de yaşanan gelişmeye göre, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı adına B..
Tamamı9.10.2016
24.06.2013 11:20 Taksim Gezi olaylarına
katılanlar.. Haber, açıklama ve attıkları twitlerle destek
verenler.. 'Çapulcu' olduklarını açıkça belirtenler.. 'Mesele
Gezi değil sen hala anlamadın mı?' diyerek hükümeti bir
ayaklanma ile devirmeye destek verenler..
Tamamı24.06.2013
16.12.2018 11:00 İstanbul'da, Fetö yargısının etkin olduğu dönemde açılan ve 237 sanığın müebbet hapse mahkum edildiği, Fetö ile mücadelenin başlamasının ardından davanın kumpas olduğuna dair somut delillerin ortaya çıkması üzerine.. Tamamı16.12.2018
08.11.2014 13:58 Yıllardır ABD'de yaşayan Türk vatandaşı Fetullah Gülen'in Türkiye'ye dönmekten kesinlikle vazgeçtiği ileri sürülüyor. Gülen cemaatinin liderliğini yapan Fetullah Gülen, kendisine DGM tarafından dava açılmadan hemen önc..
Tamamı8.11.2014
01.11.2014 17:35 Erdoğan'ın ilk kez 'Cumhurbaşkanı' sıfatıyla başkanlık ettiği Ekim ayı MGK toplantısı 10 saati aşarak en uzun MGK rekorunu kırdı. 28 Şubat süreci kararlarının alındığı MGK toplantısı ise 8 saat sürmüştü. MGK'da paralel..
Tamamı1.11.2014
08.02.2014 15:18 Tarih: 7 Şubat 2012.. Ankara, Cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş bir olayla sarsıldı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan dahil 5 MİT yöneticisi hakkında savcılık tarafından yakalama kararı çıkartıldı.. Sabah gazetesinden A..
Tamamı8.2.2014
14.01.2014 15:48 Gülen cemaatinin lideri Fethullah Gülen'in paralel yapıyı uzaktan yönetmek için yaptığı telefon görüşmeleri bugün internette yayınlandı. (1) Görüşmelerde Gülen'in, bir dini cemaat liderinin ötesine geçerek siyaset..
Tamamı14.1.2014
03.11.2014 19:23 Balyoz davasında Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 'hak ihlali' kararı üzerine yeniden yargılama başladı. Duruşma, Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Anadolu Adalet Sarayı'ndaki 450 kişilik Şehit Hakan Kılıç Konferans Salo..
Tamamı3.11.2014
02.12.2013 16:57 Sivil Toplum Kuruluşu Adalet Platformu, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıflar hakkında, yasak olmasına karşın Türkiye'deki siyasi olaylara müdahale ettikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusund..
Tamamı2.12.2013
19.06.2013 17:17 Taksim Gezi olayları 19 günlük bir süreç sonra polisin Gezi parkını boşaltmasıyla sona erdi. Ancak artçı gelişmeler sürüyor. İki gündür 'duran adam' eylemi gündemde. Hükümeti protesto eden ve Gezi eylemcilerine destek ..
Tamamı19.6.2013
21.11.2022 14:22 Ankara'da, Cumhuriyet Başsavcılığı, FETÖ'cü olmayan askeri öğrencilerin
"şok mangası" yöntemiyle fiziki ve psikolojik şiddet uygulayarak okulu bırakmalarına neden oldukları ileri sürülen 8 eski asker hakkında
"işkence ..
Tamamı21.11.2022
29.11.2022 10:33 Ankara'da, FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) karargahında yaşanan olaylara ilişkin aralarında 4 eski generalin de bulunduğu 132 sanıklı dava dosyasının istinaf incelemesi tamamlandı..
Tamamı29.11.2022
30.11.2022 13:13 Kars'ta, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine katıldıkları ve örgütün kentteki sözde 'ana komuta kademesi'nde yer aldıkları iddia edilen, aralarında örgütün sözde 'sıkıyönetim komutanı' ve dönemin 14. Me..
Tamamı30.11.2022
29.11.2022 11:03 Bursa'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında Bursa'da sözde 'sıkıyönetim komutanı' olmayı beklerken 'yakalanan ilk darbeci' olan dönemin İl Jandarma Komutanı Yurdakul Akkuş'un da..
Tamamı29.11.2022
29.11.2022 10:43 Ankara'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın kaldığı oteli darbecilere bildirdiği belirlenen eski başyaver Ali Yazıcı'ya verilen ağırlaştırılmış müebbet ile eski Dalaman Deni..
Tamamı29.11.2022
29.11.2022 10:22 Ankara'da, Yargıtay'ın 15 Temmuz darbe girişiminden önce açılan FETÖ çatı davasında, örgütün tepe yöneticileri eski Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, eski milletvekili İlhan İşbilen, keski Zaman Gazetesi İm..
Tamamı29.11.2022
02.12.2022 09:55 Ankara'da, Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesince FETÖ'nün darbe girişiminde yer alan dönemin Genelkurmay Başkanlığı adli müşavirleri Hayrettin Kaldırım ve Muharrem Köse'nin de aralarında bulundu..
Tamamı2.12.2022
28.11.2022 13:39 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün "Poyrazköy'de ele geçirilen mühimmat, Kafes eylem planı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Amirallere Suikast" gibi davalardaki usulsüzlüklere ilişkin polis mem..
Tamamı28.11.2022
28.11.2022 15:42 İstanbul'da, kamuoyunda 'Poyrazköy davası' olarak bilinen dava ve soruşturmalarda görev alan 48 eski hakim ve savcı hakkında 'gizliliği ihlal', 'iftira', 'suç delillerini yok etme', 'kişisel verileri hukuka aykırı olar..
Tamamı28.11.2022
02.12.2022 12:37 Ankara'da, FETÖ irtibatı nedeniyle hakkında dava açılan eski Albay Cengiz C.'nin, 1985'te yapılan askeri lisesi sınav sorularını, 'örgüt abisi' aracılığıyla önceden aldığını itiraf etmesi, verdiği bilgilerin doğru çı..
Tamamı2.12.2022
30.11.2022 12:40 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin aralarında muvazzafların da bulunduğu 28'si tutuklu 138 askerin 'kamu malına zarar verme' suçundan altışar yıl ile 'Anayasal düzeni ort..
Tamamı30.11.2022
30.11.2022 12:29 İstanbul'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminde İstanbul Valiliğinin işgalini konu alan 90 sanıklı davada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından bozulan eski Yarbay Recep Karaçam'ın yeniden yargılan..
Tamamı30.11.2022
28.11.2022 13:24 Kocaeli'de, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Donanma Komutanlığındaki eylemlere ilişkin davada dosyaları ayrılan 6'sı tutuksuz, 13'ü firari 19 sanığın yargılanmasına devam edildi..
Tamamı28.11.2022
21.11.2022 12:10 Adana'da, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyeliğinden hüküm giyen eski İl Emniyet Müdürü Ahmet Zeki Gürkan ile terörden sorumlu emniyet müdür yardımcısı İsmail Bilgin'in, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensubunu yasa ..
Tamamı21.11.2022
21.11.2022 11:57 Adana ve Hatay'da MİT tırlarının durdurulması ve aranmasını organize ettikleri gerekçesiyle haklarında 2'şer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 50 yıl 5'er ay hapis cezası istemiyle dava açılan Fetullahçı Terör Örgütü'nün ..
Tamamı21.11.2022